en az kim çaldı??


yerel seçimler yaklaşıyor. parti başkanları mitinglerde boy göstermeye başladı tabi. medyada sürekli olarak, tayyip erdoğan-deniz baykal çekişmesi var. koskoca iki adamın, çocuk gibi birbirine çamur atma yarışı, açıkçası beni çok eğlendiriyor. mitinglerde birbirlerine söylediklerini diyalog haline getirdiğimde kafamda, şöyle birşey çıkıyor ortaya.

tayyip: hacı, senin daha kırk fırın ekmek yemen lazım. sen anca muhalefet yaparsın, gerçi onu bile tam beceremiyosun ya.
baykal: valla reco, sıkıyosa televizyona gel, orda tartışalım, çıkarıcam senin ne kadar yolsuzluğun varsa
tayyip: yeea, bırak yeaa, ne çıkıcam ben senle televizyona. 

iki partinin kurmayları da, rakip partinin yolsuzluk dosyalarını tek tek açmaya başladılar. bunlar elinizdeydi madem, neden daha önce çıkarmadınız ortaya demek saçma tabi.

istanbul'da garip bir yarış dönüyor. ama kemal kılıçdaroğlu'na üzülüyorum. o kadar belli ki bu görevin kendisine zorla verildiği. acemiliği her halinden belli. kadir topbaş yılların kurdu. yedirmez belediye başkanlığını ona. kazanan yine deniz baykal olacak. gelecek 10 veya 20 yılda, allah uzun ömür verirse, parti başkanlığını garanti altına aldı. olası rakibi kılıçdaroğlu, bu seçimde harcanmış olacak çünkü. ayrıca gerçekten, istanbulda yetişmemiş, orada yaşamamış birini, istanbula yakıştıramıyorum. chp bu huyundan ne zaman vazgeçecek bilmiyorum. geçen seçimde de, eski izmit belediye başkanı, sefa sirmen'i getirmişlerdi aday diye. bir tarafta, istanbulun en köklü ailelerinden biri sayılan topbaş ailesinden bir aday, diğer tarafta, ithal belediye başkan adayları. 

izmir'e bakınca, akp'nin kazanacabileceğini söyleyenler olsa bile, orada 3 yıl yaşamış biri olarak, o kentin akp'li bir belediye başkanı seçmeyeceğine inanıyorum. genel seçimde, akp gelmesin diye mhp'ye kayan oylar, bu seçimde gerçek yeri olan chp'ye geri döner, seçimi chp kazanır. ama izmir belediyesi, seçilme gibi bir kaygısı olmadığı için, hizmet vermeme geleneğine son hız devam ederse, bir dahaki genel ve yerel seçimlerde, akp süpürür.

ankara için tarafsız olmam mümkün değil. murat karayalçın kazansın, bende sevineyim :)

unutulmaz maçlar 2


beşiktaş 2 kocaelispor 1

liseyi bitirdiğim sene, 2002 yılı. üniversiteye başlamama rağmen, lisebjk'nin içindeki aktif görevim nedeniyle liseden kopamadım :)

yaz boyunca yapılan hazırlıklar, t-shirt'ler, pankartlar, kombine organizasyonları derken, beklediğimiz gün geldi çattı. eski açık tribünün, numaralı tarafında, asya kartalları ile birlikte yer alacaktık.

aslında benim için bir nevi deplasman oldu. bir nevi diyorum, yazlıktaydım çünkü :)
yaz ayı olmasına rağmen, o gün hava biraz enteresandı. enteresandı, çünkü, bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. silivri-ev arası yol alırken, maça gideceğimi öğrenen yanımdaki amca, bu havada maç olmaz, ertelenir diyerek, bana moral (!) vermeye çalışıyordu. eve geldiğimde hala yağmur durmamıştı. babamdan, "aptal mısın oğlum, bu havada maça mı gidilir, hasta olursan kombineni kırarım" şeklinde destek aldıktan sonra, maça doğru yola çıktım. stada erken girmemiz gerekiyordu çünkü o gün. bu arada duran yağmur, işin sevindirici tarafıydı. 

stadın oraya geldiğimde, sayımızın beklediğimden fazla olması beni sevindirmişti. pankartları astık, yener miyiz, yenilir miyiz, bu sene şampiyon olurmuyuz muhabbetleri arasında maç başladı.

ilk maç, grubun kendini bir şekilde gösterme maçı olduğundan, ekstra efor sarfediyorduk. ilk yarı sonunda ses falan kalmamıştı bende. ikinci yarı, meşale ve sis bombaları atmayı düşündüğümüz sırada, ercüment isimli arkadaşımızın, sis bombasını yanlış zamanda açması, birçok insanın, kocaeli golünü koridorda haber almasını sağladı.

kocaeli öne geçince, tribündeki herkes, bu senede bitti abi, bu takım daha şampiyon olamaz muhabbetleri yaparken, ahmet yıldırımın garip golü geldi. garip diyorum, çünkü ortayı zago yapıyor, kafayı ahmet yıldırım vuruyordu. iki defans oyuncusu (ali güneşin pasında, koray'ın golü var bi de :) ) . artık maç bitti derken, ofsayt falan denilen bir gol geldi. sanırım herkes, yanındakini dövmek için bu golü bekliyordu. gol olduğu an bir yandan yumruk yiyor, bir yandan tekme atıyordum. 

hemen ardından, "oleey, oley oley oley, şampiyooon beşiktaaaş". 

862.000.000 ytl


2002-2007 yılları arası, akp'nin prenslerinden olan aydın doğan'ın sahibi olduğu "doğan yayın holding" e, maliye tarafından kesilen ceza miktarı, 862 milyon ytl.

ekonomi okuyor olsam bile, maliye kısmıyla pek alakam olmadığından, cezaya yorum yapmak istemiyorum.. haklı veya haksız bilemem.. 

kafamı kurcalayan soru, eğer aydın doğan, 2002-2007 arasındaki çizgisini sürdürseydi, böyle bir ceza alırmıydı? hiç zannetmiyorum. hilton arazisi yüzünden başlayan tartışma, neredeyse karşılıklı hakaretlere kadar varmıştı. fakat bir anda iki taraftan ses kesilmişti. bir anda karşımıza böyle bir ceza haberi çıktı. 

öyle bir yerden vurdular ki adamı, mahkemeye gitse bile, en az 7 yıl sürecek. bankalardan kredi alırken anası ağlayacak, ortakları büyük ihtimalle geri çekilecek. hisseleri hali hazırda yerlerde sürünmeye başladı.

zamanında petrol ofisi muhasebe hesaplarındaki yolsuzluğunun bile bir şekilde üstü kapatılan aydın doğan'ın, şimdi 7 şirketi daha incelemede.. onlara ne tip cezalar geleceğini zaman gösterecek. ama cem uzan'ın sonundan daha beter bir sona doğru gittiği gerçek. çünkü feci hazırlıksız yakalandı. bu sonu tahmin edebilen cem uzan, birçok hesabı, kitabına uydurmuş, en azından bütün ailesinin rahatça yaşamasına, seçim kampanyalarını sürdürmesine yetecek kadar parayı cukkalamıştı.

akp, bu kaleyi de yıkmayı başarırsa, diktatörlük konusunda önünde engel kalmayacak sanırım..

umut fakirin ekmeği..


geldiği günden beri, mustafa denizli'nin maç sonu açıklamalarına dikkat ediyorum. oynanan futbolda en ufak bir iyileşme yok, sahadaki futbolcular bile hala takımın hangi sistemle oynadığını bilmiyor, ama açıklamalar her geçen hafta daha umut dolu..

26. hafta lider olacaktık. şimdi 28 diyor.

hayır, benim sorunum "aa, 26. hafta lider olamıycaz, tüh" değil. nedir bu umut dağıtıcılığı anlamıyorum.. ligin 15. haftasında, puan farkı kapanır diyordu, 21. haftaya geldik, hala puan farkı korkutmuyor diyor. amacın 3. olmak falansa, korkutmaması normal ama, 4 takımla çekiştiğin bir dönemde, nasıl korkutmaz bu puan farkı, anlamıyorum ben. 

belki biz gereğinden fazla karamsarız.. hani beşiktaşlıyız ya, melankoliğiz ya..

kanser mi ediceksiniz lan???


daha öncede yazdım.. bu hafta yine aynı şey, yine yazmam lazım..

ya tamam, şanssız olursun, bir veya iki oyuncun kötü gününde olur.. ama bütün takımın ruh gibi oynaması nedir ya? siz değil misiniz, transfer taksidiniz gecikince, takım kaptanını başkana yollayıp paranızı isteyen, siz değil misiniz, yılda milyon euro'lar kazanan? oynayacaksın arkadaşım.. sen o kadar para kazanıyorsan, takım halinde kötü olamazsın. insanlar senin peşinden 1000 km yol geliyorsa, eşşek gibi oynayacaksın. 

ekşi sözlük


sözlükle tanışmam, bundan 7 sene öncesine denk geliyor. o zamanlar evde adsl falan olmadığından, fazla okuyamazdık, tadı damağımızda kalırdı haliyle.

sonra 6. nesiller alınmaya başlandı. bende o sayede üye oldum. ilk başlarda, ''neler yazarım lan ben buraya var ya, millet hastası olur'' diye düşündüm, sonra pek yazamadım :) (bunu kendi becereksizliğime bağlıyorum)

haliyle 6. nesillerin gelişiyle, eski yazarlar, biraz rahatsız oldu.. çünkü sözlük, o zamana kadarki üye sayısından daha fazla sayıda üyeyi bir anda almıştı.. 

şimdi 9. nesiller, hatta 10. nesiller alınmaya başlandı.. ama benim anlatmak istedediğim bunlar değil, konuya dönüyorum,

insanlar, sözlüğe gereğinden fazla anlam yüklüyor. bir gün sözlüğü açıyorsunuz.. x kişisinin başlığına 135 entry girilmiş.. sebep? sözlüğü eleştirmesi.. yahu kardeşim, sanane, bırak adam eleştirsin.. sen adamı sayfalarca eleştirmişsin, adam seni eleştirmesin mi? sözlük, en nihayetinde, insanların bilgi paylaştığı bir platform. neden ötesine geçip, aileyi sahiplenirmiş gibi sahiplenir insanlar, anlayamadım hiç, sanırım anlayamayacağımda..

barça-sporting


Though nobody gıve a shıt about SPORTING DE XIXON, today we have the opportunıty to show what we can do... we are not famous but we have our courage and wıth ıt we could fuck them all... today, Davıd agaınst Golıath... C´MON SPORTING!!!

-----------------------------------------------------------------------------------------
konuk yazar elsa yine. futboldan anlayan kızlar da varmış :)

you did the best you can do, but lost :) waiting for long things about sporting.

haydut devlet


kitaplardan gidelim bugün. 

bu kitap hakkında ilk duyduğum şey, usame bin ladin'in, bütün herkesin okumasını istediği bir kitap olması. ben o yüzden okumadım tabi :)

kitapta, amerika'nın dünya ülkeleri üzerinde yaptığı müdahaleler, ülkeler arası hukuku nasıl hiçe saydığı, yeri gelince askeri diktaları bile demokrasinin savunucusu olarak göstermeyi nasıl başardığı anlatılıyor. 

anlatımların güzel yanı, bunların her birinin genel olarak verilmeyip, her ülkeye yaptığı müdahalelerin tek tek ayrıntılarıyla anlatılması.

daha önce okuduğum bir başka kitap olan küreselleşme sefaleti'ne benzemesine rağmen, bu kitap daha çok sosyal ve siyasal konuları ele almış. küreselleşme sefaleti ise, duruma ekonomik açıdan yaklaşmıştı.

bir adam hakkında


baya bir süre önce, nick hornby'nin başka bir kitabından bahsetmiştim. bu kitap, nick hornby'nin, daha sonra sinemaya uyarlanan bir diğer kitabı.
kahramanımız (hiç sevmem bu lafı ama..), babasının yıllar önce bestelediği bir şarkının telif hakları sayesinde, hiç çalışmadan yaşayan, amaçsız bir insanken, büyük bir rastlantı sayesinde hayatına giren marcus isimli bir çocuk sayesinde, değişmeye başlar. önce, başka insanları mutlu etmenin ne güzel birşey olduğunu öğrenir, sonra, sorunlarını paylaşmanın ne güzel olduğunu.
hem marcus, hem will değişirken, onların etrafındaki insanların hayatlarınada bir şekilde ortak oluyorsunuz.. 

ölümüne sadakat kadar olmasa bile, nick hornby bu kitabında da, müzikten bahsetmeden duramamış. bence çok iyi yapmış.

fazla anlatmayacağım, spoiler oluyor :)

okurken eğlendiren bir kitap.

placebo


rock ve türevi şeyleri dinlemeye başladığımdan beri, sıkılmadan dinlediğim ender gruplardan biri. yaptıkları müzik kaliteli, kendi açımdan bakarsam, kötü şarkı yapmıyorlar. her parçaları üzerine emek sarfedildiğini anlayabiliyorsunuz albümleri dinlediğinizde. 

brian molko'nun sesi, her şarkıyı dinlenebilir kılmaya yetiyor zaten. şarkı sözlerini dinlerken, bu adam ne acılar yaşamışta bunları yazmış diyorsunuz kendi kendinize. 

coverlarıda çok başarılı. favorilerim, daddy cool ve where is my mind.

türkiye'ye iki kez geldiler, ikisini de kaçırma şerefi bana ait..

yeni albüm hazırlığındalarmış, merakla bekliyorum

unutulmaz maçlar - 1


fenerbahçe:3 beşiktaş:4

sabah 9'da başlamıştı o günün koşuşturmacası.. taksimde ata (niko diye de bilinir) ile buluşup, beşiktaşa inip, arkadaşlar vasıtasıyla bilet işini hallettik. vapurla toplu olarak gidileceği için, maç saatini beklemeye başladık beşiktaşta. kazanın yanındaki parkta oturmaca, semtte dolaşmaca derken, vapura binme zamanı gelmişti bile.. vapura binerken, turnikede görevli bulunan abinin, ''herkes jetonunu alsın arkadaşlar'' uyarıları tabii ki bir sonuç vermezken, vapurun hareket etmesi ile birlikte, makara başlamıştı. bir grup kaptanın yanına gitmeye çalışırken, diğer bir tarafta, bir grup, vapurun bi tarafına toplanarak, vapuru batırmaya çalışıyordu!!

iskeleye gelince bazı olaylar yaşandı fakat bunları anlatmak yersiz. topluluk psikolojisinin doğal sonuçları..

içeri girdiğimizde, aziz yıldırım, bizlere çok hoş bir sürpriz yapmıştı. su satışı yoktu..

fener tribünlerinin, rıza çalımbay'ın kapıcı olan babasıyla dalga geçmek amacıyla, ''rıza efendi, 2 ekmek 1 süt'' pankartı, seviye konusunda gelinen durumun son noktasıydı..

maç başladı, biz attık, fener attı, biz attık fener attı.. tekrar biz attık :)

3-2 öndeyken, hakemin hatalı penaltısını, kırmızı kartla süslemesi, maçı tarihe geçiren olayların başlangıcıydı.. 3 oyuncu değişiklik hakkımızı kullandığımız için, kaleye pancu geçti. penaltı gol oldu, alex, 3-3'e razı değiliz, zaten kalecileri yok, 10 kişiler diye düşündüğünden, topu alıp santraya götürdü.. fenerde oyuna hoijdonk girdi, gol atmaları için yeteri kadar süre vardı..

fenerbahçe kaleye şutlar atıyor, pancu kurtarıyor, mucize şekilde top kıçlara başlara çarpıp içeri girmiyordu..

sonra bir ara topun fener ceza sahasının oralarda olduğunu gördüm, ibrahim akın birşeyler yaptı, sonra ceza sahası dışına doğru gitti, ali güneş topu koray'a verdi..

tek hatırladığım, koray'ın şutundan sonra, top gitti ve bir yerde takıldı.. orada anladım ağlara gittiğini ve tribünde olan herkes gibi, bende golden sonraki en az 3 dakikayı yarı baygın geçirdim.. nedendir bilinmez, biz gol atana kadar, fenerbahçenin gol atacağından emin olan ben, bizim golden sonraki 5 dakikada fenerin gol atamayacağından da bir o kadar emindim.

maç bitti, staddan çıktık, iskeleye kadar tezahuratlarla gittik (iskeleye yürürken bizi evinden alkışlayan fenerli abiye ayrıyetten saygılar). 

insan kaç kez böyle zevkler yaşar bilemiyorum ama, ben o gün orada olmaktan hala gurur duyuyorum..

adamlar bozdu yeaaa


müzikle ilgili muhabbetlerde en çok duyduğum laftır.. adamlar bozdu. kimler için söyleniyor peki? eski albümüne oranla tarzında değişikliğe giden gruplar için. en çok geyiği dönen gruplarda, metallica, oasis..

önce metallica'ya bakalım. ilk evreleri, kill'em all, ride the lightning, master of puppets. sonra cliff burton'un ölümünün ardından çıkan ..and justice for all, bir ara dönem gibi. sonra black album, load, reload geldi. sonra uzun bir ara verdiler. garage inc. albümü ile cover yaptılar, s&m'de iki parça dışında, yeni birşey yoktu. daha sonra st. anger geldi. en son death magnetic. 

adamların yaptıkları şey, sürekli değişiklik üretmek. bence işin kolayına kaçmıyorlar. zaten bir insanın, 20 yaşında yaptığı şey ile, 35 yaşına gelip evlenip, çoluk çocuk sevmeye başladığında yapacağı şey aynı değildir. insanın fikirleri değişir, hayat tarzı değişir. bu değişim, yaptığı müziğe yansır. her albümleri (st. anger hariç ne yazıkki) bana ayrı tat veriyor. hangi moddaysam, ona uygun metallica albümünü dinliyorum.

bazı gruplar var, ilk albümündeki sound aynı, 10 sene sonraki albümde sound aynı. bana göre bunun sebebi, yakaladıkları hayran kitlesini kaybetmekten korkmalarıdır. hiç mi değişiklik olmaz hayatınızda? hiç mi farklı şeyler yaşayıp onları müziğinize yansıtmazsınız be kardeşim??

oasis albüm çıkardı.. çok bozmuşlar kendilerini söylenenlere göre.. bırakın bozsunlar yahu, sen buna bozulma diyorsan, bozsunlar. ben çok beğendim, yeni şeyler var, eski hallerini özlersem, gider eski albümlerini dinlerim zaten..

açıl chp açıl


herşey, bir sabah gazetelere baktığımızda, baykal'ın çarşaflı kadınlara rozet takması ile başladı.. chp, politikalarını halka indirgemiyor eleştirilerine karşı, böyle bir yönteme gitmişti. 

kısacası baykal, üniversiteye sokmam, devlet dairelerinde işe sokmam, ama partiye sokarım sizi diyordu başı kapalı kadınlara. kendisi ve etrafındaki birkaç kişi dışında kimse samimi bulmadı tabi bu durumu. kısacası beklediği başarıyı yakalayamadı. zaten olamazdı. chp'nin tabanı karşı çıktı öncelikle. 

bugün okuduk ki, çarşaflı kadınlar rozetlerini iade etmiş.. belki de onlarda, bekledikleri ilgiyi göremediler. veya sıkıldılar, bilemem..

şimdi kuran kursu açılımı gelmiş baykal'dan. şahsi olarak, kuran'ın çocuklara arapça olarak öğretilmesine karşıyım. sabah akşam kuran okusa bu çocuklar, ne anlayacaklar merak ederim. çok gereksiz baykal'ın  yaptıkları. bu iki açılımla oy almaya çalıştığı çevre, yolsuzluk yapıp çalacaksa, müslüman çalsın diye düşünen bir kitle.. vermez chp'ye oy. yoksulluk için, işsizlik için açılımlar yaparsa, akp'ye rakip olur. çarşafla, kuran kursuyla değil..

gitsene be??


muhalefet düğmeye basmış.. hemde ciddi isimler.. kulüp değil, ülke yönetirler valla..

rahmi koç, tuncay özilhan, serdar bilgili, hüsnü güreli, nevzat demir, affan keçeci, fikret orman, mehmet kazancı, erol kaynar, hikmet çetin ve süleyman seba.. 

affan keçeci dışındakiler gayet mantıklı gözüküyor. 

tuncay özilhan'ın final serisinde bizi pota altına sıkıştırma olayı var fakat, belki haberi yoktur diyip geçiyorum.

rahmi koç, benim beklemediğim, sürpriz bir isimdi.. umarım ağırlığını koyar..

serdar bilgili ve hüsnü güreli, yöneticiliği bilen insanlardı.. 101. yıldaki faciadan sorumlu tutulamazlar.

nevzat demir, iyi bir beşiktaşlı.. fakat del bosque için söyledikleri yüzünden hala gıcığım..

hikmet çetin, hayalimdeki beşiktaş başkanı..

tribündergi forumunada yazdım gerçi.. forumun moderasyon kadrosu, bu kulübü daha iyi yönetir demirören'den zaten..

yes, we can!!


sloganı buydu çıktığında.. siyah bir amerikan başkan adayı. kulağa ne kadar hoş gelse bile, olmasına ihtimal vermiyordum. giderek ciddileşmeye başladı, ve sonunda adam kazandı.. kendi kendime komplo teorileri kurdum, ne değişebilir, sonuçta herşey önceden planlı dedim.
şahsım adına özür borçluyum kendisine (çok takar ya). önce polonya'ya kurulmak istenen füze savunma sistemi projesini gözden geçireceğini açıklaması, guantanamo üssünün kapatılması gerektiğini söylemesi, iran ile ilişkilerde ılımlı mesajlar vermesi..

en azından şimdilik güzel bir tablo çiziyor..

yes, you can..

1 mesaj alındı


blogu gezen ispanyol bir arkadaşım, yazılanları anlamamasına rağmen, davos'la ilgili yorum yapmak istemiş, mail olarak gönderdi, paylaşmak istedim.. uğraşmış yazmış kızcağız :)


this was what i put in alternate cliff:

i couldn´t understand anything you said but... as long as the picture and the entitle says davos i think it´s about the brave president you have...

many people should learn from him because our hipocracy is huger everytime that passes and we need people to say the truth... isn´t it ironic??? we are not used to truth in politics... just good words and polite staff :(

and after davos it was celebrated what was called ALTERNATIVE DAVOS... with all the alternative presidents... Evo Morales, Lula, and Chávez!!!

i´d like to understand what you say...

i think you´ll have to translate everything ;)... Ezra



-----------------------------------------------

elsa, thank you for comment, i hope you will like the thing i put on your message :)

saldırın lan ernst gelmiş


aynen böyle yapıldı bizim medya tarafından.. schalke'nin ön liberosunu aldı beşiktaş.. evet ya, bildiğiniz o alman takım var ya, alman liginde, onun ön liberosu. biz sevindik, almanlar üzüldü, bizim basın ne yapmaya çalıştı çözemedik.. neymiş efendim, almanlar kına yakıyorlarmış gittikleri için.. yok ya? bide alman milli takımı kariyeri var ama, bizim basın için pek önemli değil.. bir anda adam, almanyanın sıradan, ''kariyersiz'' bir oyuncusu haline geldi.. ulan schalke'de oynayan adam daha ne kariyer yapacak? şimdi ligin tozunu atan lincoln, geldiğinde cl kupası apoletiyle mi indi atatürk havalimanına??

allah sizi ıslah etsin beyler

davos fatihiii


giderini yaptı israil devlet başkanına..

oha, herif amma komplocu derseniz diyin abi, ama bu olay danışıklı dövüştür. akp'nin seçimde kan kaybedeceğinin anlaşılması üzerine, akp gibi bir partiyi kaybetmek istemeyen israil ve akp arasında bir tiyatro oynandı gibi geliyor..

israil devlet başkanına çıkışacaksın, sonra telefon açılacak sana, özür dilenecek.. ne güzel istanbul!!
 
Free Hit Counter